Genç yaşlardan beri didinip çalışmıştı Ziya amca. Kırklı yaşlarındayken İstanbul’un neredeyse yarısı onundu. Zaman içerisinde bu zenginlik onun aklını başından almıştı. Gece ve eğlence hayatına dalmış, sahte dostluklar edinmişti. Bu süreçte, eşini, evini, çocuklarını iyiden iyiye ihmal etmişti.
Ziya amca bu şaşalı hayatı yaşarken, dost diye yanında tuttuğu insanların hepsi kan emici birer vampirdi. Ziya amca, gençliğin ve paranın etkisiyle her gün bir yerlerde deyim yerindeyse feneri söndürüp, gününü gün etmeye başlamıştı. Zenginlik onun başını döndürmüştü.
İyi gün dostu olan arkadaşları nereye derse Ziya amca oraya gidiyordu. Zenginlik zamanlarında ne kadar sahte insan varsa hepsi Ziya amcanın etrafında, yanında, yamacındaydı. Ziya amcanın hanımı o zamanlar otuzlu yaşların başındaydı. Gencecik insandı o da. İstiyordu ki eşim yanımda olsun. Çocuklar babasıyla vakit geçirsin. Ama Ziya amca o dönemlerde eğlence hayatının zevkini tatmış, git gide ailesinden uzaklaşmıştı. Bu hayat ne kadar da ihtişamlı, ne kadar da tatlıydı.
Ziya amcanın o dönemde yakın arkadaşı olan Ekrem her akşam Ziya amcayı bir mekana getirirdi. Herkes etrafında pervane gibi dönerdi. Ekrem asla elini cebine salmaz, parazit gibi sürekli Ziya amcadan geçinirdi. Ekrem böyle bir para kaynağını bulmuşken, onu daha da kendine bağlamak için, yapışkan gibi yapışmıştı Ziya amcaya.. Ziya amca gördüğü bu ilgi karşısında kendisini kral gibi hissediyordu. Zaten Ekrem yalakalığın dibine vurmuş, Ziya amcaya sürekli Kral diye hitap ediyordu.
Ziya amcanın hanımı Hatice hanım, onu Ekrem konusunda çok uyarmıştı. “Bey bak bu adam, senin sonun olacak, sağlam bir pabuça benzemiyor, sahte arkadaş, aç artık şu gözlerini” dedi. Ama Ziya amca, Hatice hanımı cahillikle suçlayıp, “sen ne anlarsın, sahte arkadaşmış, peh. O benim iyiliğimden başka bir şey düşünmez” dedi.
Çocuklar, birlikte vakit geçirmek için babalarına adeta yalvarıyordu ama Ziya onların bu isteğini umursamıyordu bile.. Varsa yoksa Ekrem ve diğer yiyici ve sahte arkadaşları..
Hatice hanım, Ziya amcaya, “böyle giderse çocukları alıp, giderim” dedi.
Ziya, “körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” diyerek Hatice hanıma bir yere yerleşmeleri ve çocuklar için bir miktar para verip onların gitmesine izin verdi. Artık daha serbest olacak ve bu hayatın tadını çıkartacaktı.
Hatice hanım onurlu bir kadındı. İstenmediği yerde durmadı. Üstelik oldukça genç ve güzeldi. Üç de oğlu vardı. O zamanlar, 4,6, 9 yaşlarında olan üç çocuğunu da alıp Bursa’ya yerleşti. Ziya onlara bir sinek kadar dahi değer vermiyordu. Varlıkları umrunda değildi. Bunu bildiği için Hatice hanım, izini kaybettirdi. Ziya’nın onu ve çocukları görmesini istemiyordu. Çünkü onuru çok kırılmıştı.
Ziya, “oh be özgürlük ne güzel bir şey, dünya varmış” dedi. Bu özgürlük sürsün diye Hatice hanımdan da boşandı.
İlk zamanlarda bu özgürlük güzel gelse de zamanla ev Ziya’ya boş ve anlamsız gelmeye başlamıştı. Çünkü eğlence hayatı da bir süre sonra sıkmaya başlamıştı. Dostum dediği Ekrem ise son zamanlarda çeşitli bahaneler üreterek Ziya’dan kaçmaya başlamıştı.
Ziya bir gece yine eğlence mekanından çıkıp eve gelmişti. Birazda kafası güzeldi. Ceketini çıkartıp, koltuğa uzandı. Bir şey beline battı. Çocuklardan en küçük oğlanın arabasıydı. Onu görünce yerinden doğruldu. Gözleri doldu. Sonra şöyle bir etrafa baktı. “Çocuklar, Hatice neredesiniz?” dedi. Çocuklarını ve eşini ne kadar özlediğini farketti. O gece küçük oğlanın ona “baba nütfen gitme, gel araba oynayalım” dediğini anımsadı.

Ziya, “çocuklarım gözlerimin içine yalvararak bakıyordu, gitmeyim de onlarla oynayayım diye.. Haticem yalvarırdı kalayım diye.. Ben kendimi nimetten sayıp, onlardan azıcık ilgiyi esirgeyip ne kadar sahte arkadaş, çevre varsa zengiliğimi de zamanımı da onlara harcadım. Ben ne yaptım böyle” dedi. Ziya o gece hüngür hüngür ağladı. Sabaha kadar ağladı. Küçük oğlunun oyuncak arabasına sarılarak uyudu. Evlat hasreti hiç bu kadar kavurmamış, hiç bu kadar yakmamıştı. Sabah uyandığında ilk iş çocukları ve Hatice’yi bulmaktı. Çok heyecanlıydı. Nasıl af dileyeceğinin hayallerini kuruyordu. Çocuklara da bir sürü hediye alırım, gönüllerini yaparım diye düşünüyordu. Ama hiç bir şey onun planladığı gibi olmadı. Ekrem bir ihtarname göndermişti Ziya’ya, “evi boşalt” diye.
Ziya’yı içirip içirip, imzalattığı evraklarla, Ziya’nın elinden tüm malvarlığını alan Ekrem ortadan kaybolmuştu. Ziya bunu anladığında çok geç olmuştu artık. Ortada ne bir ailesi, ne malı, ne de dostu kalmıştı. O minnacık yavruların, o masum kadının ahı yerde kalır mıydı. İlahi düzen, karma sistem bunu onun yanına bırakır mıydı?
Bugün yetmişine gelen Ziya amca, yıllarca eşini ve çocuklarını aramıştı. Bulduğunda ise, çocuklarının kocaman delikanlı olduğunu, hanımı Hatice’nin ise yıllar içinde güzelliğinden hiç bir şey kaybetmediğini görmüştü. Tam yanlarına yaklaşacaktı ki, küçük oğlunun “baba” diye seslendiğini duydu. Ziya amcanın kalbi duracaktı neredeyse. “Bana mı sesleniyor oğlum” dedi. Ama biraz sonra kapıda beliren saçlarına yer yer kırlar düşmüş bir adamın, “efendim oğlum, söyle aslanım” dediğini duydu. Ziya’nın bütün dünyası başına yıkılmıştı. Hatice evlenmişti. Ve oğulları bir başkasına baba diyordu. Üstelik de kendisinin yapmadığı babalığı hiç bir kan bağı olmayan bir yabancı yapmıştı.
Ziya asıl yıkımı o zaman yaşamıştı. Kaybettiği mal ve mülk değil ama evlatlarını hayatının sonuna kadar kaybetmesi onun en büyük yıkımıydı.
Bugün bu yaşta sıcacık evinde oturup torun sevecekken, şimdi parklarda yaşayıp, topladığı çer çöple yaşamaya çalışıyordu.
Bir anlık hevesle sahip olduğun ihtişamın büyüsüne kapılarak, kendini Kral sanma! Sahte dünyaya aldanma! Ailenden öne kimseyi geçirme! Para, pul, makam,mevkiye kavuşunca şımarma! Elindekilerin kıymetini bil, onlardan da olma! Sana bahşedilen hayatı, boş işlerde harcama! İyi insanlarla arkadaş ol, haset, sahte arkadaş, insanlarla takılma! diye sözlerini bitirirken Ziya amcayı dinleyen gençler, bu tavsiyeleri kulağına küpe ederek oradan ayrıldılar..
Ziya amca, şaşalı hayatın büyüsüne kapılıp, terkettiği ailesi, yanlış arkadaş seçimi ve yanlış tercihlerinin bedelini sefillik ve yanlızlık çekerek ödedi..
Yazan
nemozyy